20170530

FLU



FLU

Bir zamanlar bir yer vardı. Sokaklarında çakır keyif dolaşırken, tanıdık birileriyle karşılaşma ihtimalin hayli yüksek olduğundan suratını asla asmamalı, cüzdanı kaptırmamak için de çantanı omzuna çapraz ASMALI olduğun bir yer.  Artık böyle dertlerin yok tabii. Çünkü öyle bir yer yok, ya da çok flu.

Neyse ki, sen yine de oradaydın. Dışarıya taşan barın kenarına yaslanmış, sevgilinle derin bir sohbet halindeydin. Her an değişen hava durumuna rağmen, artık beyaz pantolon giyme zamanının geldiğine tüm kalbiyle inanan, üzerinde Blazer ceketi, cebinde mendili ve pöti kare gömleği ile daha önce hiç tanışmadığın İhsan Abi belirdi karşınızda ansızın. Elinde her daim tuttuğu viski bardağı ile keyfi yerinde bir adamdı ve hemen sohbetinize dahil oldu. Bir ara, sokak çalgıcıları yaklaştı yanınıza: “Duydum ki Unutmuşsun, Gözlerimin Rengini” sözleriyle seni hüzüne çekmek yerine, hiç bir kişisel gelişim seminerinin veremeyeceği bir özgüven bombardımana tuttular: “Vakka vakka yeyeyeye, Tanla Abla yeyeyeee, karizmatik abla, en kraliçe abla yeyeyeee!” İşte tam o an sen, çalgıcılar sayesinde gayet karizmatiktin ve sevgilin de doğal olarak pek yakışıklıydı. Belli belirsiz bir hoşluk vardı havada yani. 

Sonra, dikenleri ayıklanmış kırmızı gül demetleriye bir çingene yaklaştı yanınıza. Az önce tanıştığınız İhsan Abi hemen duruma müdahale edip, tüm demetleri satın aldı. Sana ve çevresini saran tüm kadınlara uzattı gülleri. Çünkü güller, İhsan Abi’nin hassas noktasıydı… Anlattığına göre, Osmanlı Sarayı’nda gülcülük yapan bir aileden gelmişti kendisi. Ve artık, sokakta karşılaştığı tüm çiçekçilerin güllerini almakla yükümlüydü… Bir demet gülü sana uzatmasıyla, güllerin niye tek sayıda verildiğine dair merak ettiğin soruyu sordun hemen: “Güller” dedi İhsan Abi, “tek sayıda verilir çünkü paylaşılmamaları gerekir.” “Evet”, dedin, “pek haklısın”. Sana uzattığı 11 adet gülden oluşan demete sıkıca sarıldın, paylaşmak niyetinden fazlasıyla uzaktın zaten o an. 

İhsan Abi’nin yanında güzel kadınlar vardı. 35 sene evli kaldığı eski karısı olarak tanıttığı ve sonra kahkahalara boğulup “Şaka şaka, o şu an yanımda değil tabii” diyerek bize tanıştırdığı pek samimi arkadaşı Feza Hanım vardı mesela; Türkiye’nin ilk mağara haritacılarından bir adamın kızı… Sonra, eski sevgilisi de oradaydı; üzerinde fil desenli bir gömlek ve yüzünde eşsiz bir gülümseme taşıyan eski sevgili!  Gece, İhsan Abi’nin az ilerdeki evinde devam etti. Hepimiz geldik. Ayakkabılar çıkınca, çizgili çoraplar geldi. Kara kaplı bir defter çıkınca çizimler geldi, bakanı apansız yakalayıp yavaşça içine çeken cinsten çizimler… Çalışma masasının çekmecesi açılınca, metal bir kutunun içinden el yazısıyla yazılmış şiirler geldi. “Benim de dedem şairdi” diyesin geldi bir de, gözlerin dolar gibi oldu sanki…

Oturuyordunuz hep beraber, İhsan Abi’nin zar zor kullandığı telefonuyla çektiği iki fotoğraf geldi sonra aranıza, yeni döndüğü Küba seyahatinden arda kalan. Renkli duvarların önünde poz veren Küba’lı çocukların görüntüleri yerine flu çekilmiş bu iki fotoğrafa baktınız uzun uzun. Hikayelerini dinleyip saatlerce güldünüz, kahkahalarla… Gece bitmeye yakın, İhsan Abi çizgili çoraplarını çıkardı ve ayaklarının çok güzel olduğunda hem fikir oldunuz hepiniz. İlk tanışmanın gerektirdiği tüm soruları es geçerek vedalaştınız, flu ama bir o kadar da gerçekti gece…

Öğrendin ki,  
Gülleri paylaşmamalı.
Ve bir de, böylesi flu anların fotoğraflarını duvarına asmalı.
Bir gün eğer “enseyi karartırsan”, baktıkça hatırlamalı;
o yerlerin ve o insanların hep var olacaklarını
Belli belirsiz de olsa.


Asmalı Mescit’e ve İhsan Abi’ye sevgilerle!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder