20130709

standart eğitim

İlkokula kırmızı fiyonklu tacım, fırfırlı çoraplarım ve rugan ayakkabılarımla başladım. Özlediğim zamanlar, annemi bahçedeki ankesörlü telefon kulübesinden aradım. Ortaokula, en yakın arkadaşım İtalyan Liseli olduğu için Invicta sırt çantamla giriş yaptım. Ayağımdan Palladium'larım sırtımdan Avirex deri ceketim hiç eksik olmadı. Lisedeyken kitaplarımı Eastpak çantama transfer ettim. Her genç kız gibi ben de soğuk havalarda Burlington çoraplarımı dizimin altına kadar çektim, dili düşük Timberland botlarımın bağcıklarını yalandan bağladım, Barbour ceketimin içine kürk astarını çıtçıtladım. Havalar ısınınca avlunun duvarına oturup ben de piyasa yaptım, George Hogg'larım ve kolları kıvrık Ralph Lauren gömleğimle beraber. Üniversiteye üzerime on beden büyük sweatshirt'lerimle kabul oldum. Buz mavisi ve "black black" 501'lerim de yanımda geldiler, bir de uzun bir süre ayağımdan çıkmayan Harley Davidson botlarım.

Böyle geçti benim okul yıllarım, her 78'liye tanıdık gelecek bir aşinalıkta.

İlkokul
Ortaokul
Lise
Üniversite


pembe gönlüm sende

Atları benden başka bir de en çok Hermes seviyor, farkındayım. İtiraf etmeliyim ki, bu konuda Hermes'in varlığını yanıbaşımda hissetmek güzel bir his! Öyle değil mi Olivia?

Bu sorumu Olivia'ya yöneltiyorum. Hatta, şöyle diyorum: "Olivia'cım aferin sana! Saflık ve yaramazlık arasında gidip gelen o büyülü dünyanı, Hermes'in ipek eşarplarına ne de güzel yansıtmışsın. Senle ve erkek arkadaşınla oturup porselen çay takımından bir bardak pembe çay içmek, Hermes eşarbımı da boynumdan çıkartıp uni-corn atımın boynuzuna dolamak çok isterim. Olur mu?"

Olivia Bee Portland doğumlu bir fotoğrafçı ve blogger. Evet kendisi bir masal dünyasında yaşıyor, evet saçları ve içtiği çay pembe, evet hayat hiç de öyle toz pembe değil, ve evet Olivia sadece 18 yaşında olmasına rağmen daha şimdiden Hermes'le bir projeye imza attı bile! Düzeltiyorum, hayat böyle de toz pembe...

Le Monde d'Hermes dergisinin son sayısını Nişantaşı veya İstinye Park'tan hemen kapın!









20130702

bring back that lovin' feeling

Evet bebeğim, bana sevgiyi geri getir ve beraberinde gelenleri; şefkati, tutkuyu, güveni, huzuru, keyfi ve anlayışı.

O gün İstiklal'de olduğu gibi, çevremi "nerdesin aşkım?" diye bağıran insanlarla doldur. Ve tek başıma oturduğum barda hemen yanıma Maverick'i oturt ki bana ve unutanlara haykırsın: "so bring it on back, bring it on back..."

Çünkü sevgi işin içinde olmadıkça, bu çark dönmez. Direniş de bitmez.

20130505

naçizane



çocuk,
sana söylemek istediğim şu ki, "devamını bekleme". pembe terliklerin ve fırfırlı çoraplarınla gülümsediğin tam bu anın mesela, aynı şekilde devam etmesi için kim garanti verecek sana, kimse.

çünkü hayat bu, apansız.








20130422

misal

benim hayatıma "çimen" girdi mesela.
girmesinin sebebi de, sevdiğim birisindendi.
dikkatimi çekmeye başladı yavaş yavaş;
çimen'in yemyeşil olduğu zamanlar, en lezzetli en yemeğe doyulmaz olduğu anlar.
ben artık çimeni görür oldum.
berbat bir trafiğin içinde, solumda gördüğüm yeşilliğin lezzetini düşünür oldum.
çünkü onu salsam şimdi bu yeşilliklere, kendinden geçerdi biliyordum.

birisini sevmeye başladığın an, her şeyiyle sevmeye başlıyorsun ya.
hiç seni alakadar etmeyen kısımlarını da.
işte bence sevmek bu yüzden güzel.