Şimdi şöyle koyu yeşil bir pick-up düşün. İki adımda tırmanarak biniyorsun içine, ayakların yerden hop kesiliyor! Direksiyonu direksiyon, debriyajı debriyaj… Koltuğuna oturduğun an çarpı dört oluyorsun.
“Daracık yollara sokma beni” diyorsun adres danıştığın Google Maps’e, “Engebeli uçsuz yollarla gel bana geleceksen!” Şehirdesin tamam da, araziye özleminden bu söylediklerin. Bol bol vites değiştiriyorsun ki aranızdaki bağ kuvvetlensin, muhabbetiniz esaslı olsun. Güneş gözlüğünü de takmışsın, dirseğini hafif dışarı taşırmış pencereyi açmışsın, püfür püfür rüzgar esiyor. Köpeğin de yanında. Kanye West’ten “Famous” çalıyor, ses sonuna kadar açık.
“Daracık yollara sokma beni” diyorsun adres danıştığın Google Maps’e, “Engebeli uçsuz yollarla gel bana geleceksen!” Şehirdesin tamam da, araziye özleminden bu söylediklerin. Bol bol vites değiştiriyorsun ki aranızdaki bağ kuvvetlensin, muhabbetiniz esaslı olsun. Güneş gözlüğünü de takmışsın, dirseğini hafif dışarı taşırmış pencereyi açmışsın, püfür püfür rüzgar esiyor. Köpeğin de yanında. Kanye West’ten “Famous” çalıyor, ses sonuna kadar açık.
“Al götür beni benden, başka da birşey istemem senden!” diyip basıyorsun gaza. Sahne ışıkları yanıyor ve perde açılıyor.
Sultanahmet’in karışmış sokaklarında kaybolmuşsun. Mahallenin gençleri kesiyor aniden önünü, atlıyorlar yola. Pencereden uzanıp “Gençler” diyorsun, ağzından çıkanlara şaşkın devam ediyorsun: “Ezmeye kıyamadım sizi, pek yakışıklısınız!” Pick-up’layken önyargılardan iki adım uzak, özgüvene de iki adım daha yakınsın da ondan bu endam. Denklem şahane, X4! Bulmaya çalıştığın adresi soruyorsun. “Biz götürelim abla seni.” diyip atlıyorlar arkaya. "Buradan sağa, şuradan sola" diyerek bağırıyorlar arkadan, bu şekil devam ediyorsunuz yola. Dikiz aynasından da bakıyorsun arada onlara. Bol bol selfie çekip şarkı söylüyorlar. “Neler oluyor hayatta, bir de şu rüya gerçek olsa olsa…” Çünkü pick-up’ın arkası da sürücü koltuğu kadar keyiflendiriyor insanı. “Abla bombelerden geç, zıplat bizi” diye bağırıyorlar arkadan. Rüzgar esiyor, saçlar uçuşuyor! Oturdukları yerde çarpı dört oluyorlar onlar da, görüyorsun…
Gençler köşede inince, köpeğin hopluyor bu sefer arkaya. Burnunu hemen havaya dikiyor, ön patilerini de yaslıyor kenara, yarı dikey pozisyonda yükseliyor. Nasıl mutlu, kulakları rüzgardan savrulurken poposu da sevinçten dalgalanmakta. O da olmuş çarpı dört, belli. Yandan geçen arabalara kafa tutuyor, havlamak onun işi. Bu yollar da ondan sorulur, o kadar! Sonra ansızın kaldırımda başı boş dolaşan sokak köpeklerine ilişiyor gözü. Tüm ihtişamıyla bağırmaya başlıyor, “Tutmayın beni” der gibi. Tutan da yok aslında… Çifte kavrulmuş özgüveniyle hop atıveriyor kendini aşağıya! Köpekler şaşkın, daha önce arabadan düşen hemcinslerine rastlamamışlar belli ki. Pick-up’ı sağa çekip acele iniyorsun aşağı…
Ve perde iniyor, sahne ışıkları kapanıyor!
Çünkü oyun buraya kadar. Yufka, sokak köpeklerinin arasında suspus, donmuş kalmış. Az önce ki cengaverden eser yok. Gözlerinin içine bakıyor, “çağır da geleyim yanına” der gibi. “Yufka” diyorsun “oyun bitti. Ayaklarımız yere basarken, boyumuzdan büyük işlere girmenin hiç gereği yok. İyisi mi sen gel yanıma.”
Kısa bir süreliğine de olsa, Pick-up bizi bizden aldı işte… beni, mahallenin gençlerini ve Yufka’yı. Daha ne olsun!