Diyelim ki, karşılıklı oturmuşsunuz. Mutfak masanın tam ortasında da sayfaları açık bir dergi duruyor, içinde bir yemek tarifi: Ançuez ve Kuşkonmazlı Spaghetti. Ocağın üzerinde de, tarifinden daha muhteşem olacağını düşündüğünüz bir tencere makarna fokurdamakta. Bir yandan da konuşuyorsunuz. Yaşamak istediğiniz yerlerden, kuşkonmazın artan popüleritesinden ve Amerika’da çıkmayı arzuladığınız araba yolculuğundan. Nasıl bir araba kiralardınız acaba? Thelma ve Louise’den bir Convertable, ya da şöyle eski bir Land Rover Jeep? Ama yok, tam olarak değil.
Senin kafanda bir görsel yok, sadece hissiyatı var! Ve sonra pat.. “Ben biliyorum” diyor o. Telefonunu uzatıp “Jeep Wagoneer Wood”’un fotoğrafını gösteriyor. Araba hiç mühim değil aslında. Ama tam o an, en mühim oluyor.
En mühim, karşılıklı oturduğunuz bir masada, ne kelimelere ne de fotoğraflara dökebildiğin bir hayalini, sana göstermesi. Bazen, elinde tüm malzemeler olur ama ne yapacağını bir türlü bilemezsin ya. İşte o an, sana tarifi veren bir kişi varsa karşında, ya da daha da güzeli, onu seninle beraber pişiren biri, onu tut. Çünkü birlikte hayal pişirmek pek güzeldir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder