20100628

gönül bu.

zeyno'm sayesinde porto'da bir şarap tadım seyahatine katıldım.
porto, portekiz'in douro nehri kenarında kurulu bir şehri.

bir dilim ananasdan şiddetle nefret ederken (ki ediyorum) ananas dolu kavanozlara sarılarak şenşakrak supermarket'ten çıkmışım gibi porto'nun da "hiç sevmeyecekmişim gibi duran özellikleri" sayesinde ansızın hayranı oldum.

herkesin sokağa döküldüğü ve plastik çekiçlerle birbirlerinin kafalarına vurduğu ve hatta sarmısak koklattığı çok büyük bir festivalleri var (Sao Joao festivali). Binalar çok eski, tozlu ve içiçeler. Port şarabı çok tatlı. Hava çok kuru ve sıcak. Şarap bağları'nda kurulu olan Quinta'larda (şatolarda) yüzmek için yapılmış olan havuzlar çok pis. Cüzdanım çalındı.

ama işte gönül bu
ferman dinlemiyor...



































20100608

unutamamak

veliefendi'de fotoğraf çekiyorum.

bir ingiliz yarış atı var; hem ürkek hem deli.
almanya'dan kadın bir psikolog getirtilmiş, ingiliz'in derdine derman olsun diye.
kadın atları dinliyor, yaralı ruhlarını iyileştiriyor, acılarını unutturmaya çalışıyor.

ve bu ingiliz kimbilir nasıl bir acı yaşamış ki unutmuyor
yanına usulca yaklaşan siyah şemsiyeli kadından korkuyor, dizginlenmekten ürküyor, sevilmek istemiyor.

bir daha kimse onu, gözleri bağlı start noktasına sokamıyor.
ingiliz, unutamamak'tan muzdarip yarış koşamıyor.

veliefendi'de fotoğraf çekiyorum,
bir yandan da tutuyorum kendimi.
atlara fısıldayan adam olmaya kalkma sakın diyorum kendime.
maneje atlama sakın durupdururken.
"DAHA GENÇSİN GÜZELSİN UNUTURSUN BOŞVER KOŞ" diye haykırma sakın atın kulağına.
sakın.
ne de olsa biliyorum...
o kadar basit diil bu işler, daha karmaşık.