Maziye karışmaya ramak kalmış bir hikayenin peşinden gittik... Tek bir sözleriyle köylülere derman olan aşiret ağalarının peşinden, konakların hanların toprakların izinden, on senelik küskünlükleri barıştıran kalabalık sofraların ardından gittik. Gittik gitmesine de hikaye malda mülkte, ihtişamda, aşirette, kanı akıtılan kuzunun yahnisinde değildi, onu gördük.
Hikaye, hiç yolunun düşmeyeceğini düşündüğün dağlara çıkarken uçurumun tam kenarındaydı, uçsuz bucaksız bir boşlukta ateşlenen merminin kulağını sağır eden sesindeydi, Yunus'un hayret veren kızıl saçları ve Adnancan'ın Veliefendi'ye değil de o yemyeşil vadiye ait olduğunu farkettiğin andaydı. Dertlerinin tek dert olmadığını anladığın, kendini önemsemekten vazgeçip içindekine "nolur geri dönme" dediğin saniye asıl hikaye başladı!