Pınar Yolaçan, İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali sırasında tanıdığım genç ve Jefferson Hack'in yorumuyla "baştan çıkartıcı" bir sanatçı... Hayatının bir kısmını Kate Moss gibi bir kadınla geçiren bir adamın bu yorumu "bilirkişi raporu" değerinde, kanımca. Pınar, Vakko Moda Merkezi Oditoryumu'nda Jefferson Hack'in sorularını cevaplarken, ekrana yansıyan "Perishables/Faniler" fotoğraflarıyla mı yoksa kulaklarımda yankılanan hafif kısık ama aynı zamanda duyulabilecek ayardaki ses tonuyla mı beni baştan çıkardı emin değilim. "Duyulabilir kısık ses ayarında konuşan" insanlar, sesini genelde ayarlayamayan birisi olarak beni derinden etkiler bu doğru, söyledikleri sadece "bir sonraki trafik ışıklarından sola dön" bile olsa. Fransızca konuşulduğu zamanki etkinin bir benzeri... Ama sanırım Pınar'ın "Faniler"inin gözlerinde gördüklerimdi beni asıl baştan çıkartan!
Nötr beyaz bir arkaplana yaslanmış ve doğrudan objektife bakan, çerçeveyi ortalayarak duran, tek başına yaşlı beyaz kadın imgeleri var Pınar'ın fotoğraflarında. Ve devamında da misina ile dikilmiş, süslenmiş işkembeler, bağırsaklar, kaslar, organlar, deri ve tavuk kafaları... Pınar, 60'ların çiçek çocuklarını, her birinin fizyonomisine uygun olarak hayvan etinden özel tasarladığı ve İngiltere'nin emperyalist geçmişine gönderme yapan giysilerle fotoğraflamış. İlk bakışta moda fotoğraflarını andıran karelerdeki kadınların hiçbirinde makyaj yok ve Pınar'ın kelimeleriyle "üzerlerindeki giysiler de, modelliğini yaptıkları nesneler değil, bedenlerinin bir uzantısı, içerdekilerin dışa vurumu." Her zaman görmeyi tercih ettiğimiz "dış görüntüler" değil bunlar, altındakiler, daha derindekiler...
Bir insanın gözlerine uzun uzun bakınca görülür bir de bu. Gözlerini kaçırmadan, sadece içlerine baktığın zaman...