Nükleer bir saldırı sonucunda yok olmak üzere olan bir dünyada son gününüz olsaydı ne yapmak isterdiniz?
Mahzendeki tüm şarapları açıp sarhoş mu olurdunuz, uyku haplarıyla intihar mı ederdiniz, bir başkasıyla yatar, ya da bahçenize büyüdüklerini hiç göremeyeceğiniz çiçeklerin tohumlarını mı ekerdiniz? Gözünüz kapalı bir motosiklet yarışına mı katılırdınız, işe gitmeye mi devam ederdiniz diğer günlerde yaptığınız gibi?
Richard Misrach'ın "On the Beach" serisi, 1957'de yayınlanan Nevil Shute'un romanıyla aynı ismi taşıyor... Nükleer saldırı sonrası, son günlerini mümkün olabildiğince mutlu geçirmeye çalışan bir grup insandan bahsediyor kitap. Karakterler, son'larını büyük bir sakinlikle kabulleniyorlar ve kendilerine acımak yerine ufak zevklerin ve normal hayatlarının tadına varıyorlar.
"On the Beach" fotoğrafları da aynı teslimiyet duygusunu yansıtıyor. İnsanlığın doğaya teslimiyetini... 11 Eylül saldırısından sonra, yanan binalardan düşen savunmasız insanların fotoğraflarını gördüğü zaman, anlamlar değişiyor Richard Misrach için! Karısıyla çıktığı Hawaii tatilinde de başka türlü görüyor hayatı, doğayı, çevresini ve denize giren insanları... İlk bakışta kumlarda birbirlerine sevgiyle sarılıp yatmış gibi duran aşıklar, fotoğrafa bakmaya devam edildiğinde, doğaya teslim olmuş ve savunmasız yatan birer kadın ve erkek olarak görünüyorlar. Güzel bir zaman mı geçiriyor fotoğraflardaki bu insanlar, yoksa boğuluyorlar mı?
Richard, fotoğrafları büyük format bir makineyle Hawaii'de kaldığı otel odasından çekiyor. Anların hiçbirisine müdahale etmiyor, kurgulamıyor. Sadece balkonda oturup doğru anların gelmesini bekliyor. Çektiği negatifleri bilgisayarda scan ederek, gerekli gördüğü dijital oynamaları yapıyor. İnsan sayısını azaltarak, soyutlanma ve savunmasızlık duygusunu yoğunlaştırıyor. İstediği kompozisyona ulaştığı zaman, resmi 2*3 metre büyüklüğünde fotoğraf kağıtlarına basıyor.
Sanki 'son günlerini' plajda geçirmeyi tercih edermiş gibi gördüğümüz bu insanlar, Hollywood filmlerinde görmeye alıştığımız gibi panik içinde oradan oraya koşup birbirlerine saldırmıyorlar, bağırıp çağırmıyorlar. "On The Beach" karakterleri gibi huzurlu bir teslimiyet içinde kendilerini suya, kumlara ve birbirlerinin kollarına bırakıyorlar!
T.S .Eliot'ın "The Hollow Men şiirindeki gibi...
"İşte böyle kopar kıyamet
Gümbürtüyle değil iniltiyle."
Ufak bir ihtimal dahi yoksa son'suzluk için, benimki de bundan olsun. Yoksa sevmem ben son'ları, deniz kenarı da olsa, boğaza nazır da.